Bundan sonraki sayfalarda dünyada- ki sayısız iklim projesi fikirlerinden örnekler sunuyoruz; bunların bazısı yerküremizin öbür ucunda, bazısı ise hemen yanı başımızda yer alıyor. Bu vizyoner fikirlerin kimisi kamu sektörü tarafından gerçekleştirilmekte.
“Bu bina, insan ve
doğanın bir arada
nasıl yaşayabileceğinin
bir örneğidir.”
Stefano Boeri
“Bosco Verticale”nin Mimarı
İtalya’nın Milano kentindeki “Bosco Verticale” (Dikey Orman), biri 19 diğeri 27 katlı olan, konut olarak kullanılan yeşillendirilmiş iki kuleden oluşmaktadır. Dairelerin ve binaların çevresindeki alanın mikro iklimini iyileştirmek için, binanın ön cephesine derinliği 1,3 metre olan ve betondan yapılmış devasa teknelerin içine toplam 900 ağaç ve 2.000’den fazla bitki dikilmiştir.
RAG Vakfının Essen şehrindeki eski maden ocağı Zollverein alanında yer alan yeni şirket ve vakıf merkezi, çok farklı tasarımı ve sürdürülebilirliği ile öne çıkmaktadır. Üzerinde yürünebilen çatısı yeşil bitkilerle düzenlenmiştir.
Ama asıl özelliği kullanılan yapı malzemeleri: Dünya Kültür Mirası Zollverein’ın yapısal değişimine sembolik anlamda tamamen uygun olan sürdürülebilirlik ilkesinin adı “Cradle to Cradle”, yani “Beşikten Beşiğe”dir. Bu sürdürülebilirlik ilkesi, bir yapıda kullanılan tüm inşaat malzemelerinin yapının yıkımı ve dönüşümü halinde tekrar kullanılabileceği veya geri dönüştürülebileceği anlamına gelmektedir.
Fotoğraf: © Nikolai Benner
3 Darmstadt
Doğa ileahenkiçinde bir bina
Darmstadt’da yer alan ve içinde 105 konutun bulunduğu “Waldspirale”nin (Orman Spirali) özelliği, benzersiz mimari tasarımı ve sanatla doğayı büyük bir uyum içinde bir araya getirmesidir. Tasarımı Avusturyalı sanatçı ve mimar Friedensreich Hundertwasser tarafından yapılan Orman Spirali, 1998 – 2000 yılları arasında inşa edilmiştir. Günümüzde, yaratıcı konut inşasına ve çevreye duyarlı bir mimariye dikkate değer bir örnek oluşturmaktadır. Binanın ayırıcı özelliklerinden biri, “yaşayan” çatısıdır. Mimarının amacı, doğa ile ahenk içinde olan ve insanlara ilham veren bir bina yaratmaktı.
Rotterdam’ın (Hollanda) Delfshaven semti on yılı aşkın bir süredir, 1,2 kilometre uzunluğu ve 80 metre genişliğiyle Avrupa’nın en büyük “çatı parkı”na ev sahipliği yapıyor. Şehrin merkezinde bulunan bu yeşil vaha, eskiden bir demiryoluna ait olan bir arazide yerden dokuz metre yükseklikte oluşturulmuş. Çatının altındaki binada mağazalar yer alıyor.
“Dakpark”ın büyük bir bölümünü oluşturan semt bahçesinin bakımı, gönüllüler ve mahallede oturanlar tarafından yapılıyor. Bu bahçede koyunlar, tavuklar, sebze bahçeleri, meyve çitleri, bir macera parkuru bulunuyor, ayrıca birlikte yemek pişirmek için ayrılmış yerler de var.
Bakım ve koruma birlikte yapılıyor
Bahçe, katılmak isteyen herkese açık. Yıl boyunca birçok atölye çalışmaları ve etkinlikler düzenleniyor. Amaç, “Delfshaven sakinlerinin ve Dakpark ziyaretçilerinin şehrin doğasını birlikte deneyimlemesi, işlemesi, yeni fikirler başlatması ve daha da geliştirmesi”. Mahalle sakinlerinin oluşturduğu girişim, tüm bunların bakım ve korunma sorumluluğunu üstleniyor. ––––
Fotoğraf: © Ralph Richter
5 Düsseldorf
Bina yıkımındaatık oluşmuyor
Dünya genelindeki atıkların yarısından fazlası inşaat sektörünce üretilmektedir. Buna karşı durmak için yenilikçi inşaat sektöründe “Cradle to Cradle®” (Beşikten Beşiğe) ilkesi geliştirildi. Bu yöntem ile inşaatta kullanılan çoğu malzemenin tekrar kullanılmasını sağlanmakta. Bir binanın belli bir süre sonra yıkımı halinde, yapı malzemelerinin büyük bir kısmı geri dönüştürülerek başka bir biçimde yeniden kullanıldığından hemen hemen hiç atık oluşmuyor.
Komple bir sirkülasyon sistemi
Düsseldorf’da 2023’ün Aralık ayında tamamlanan “The Cradle” ile ilk ahşap hibrit ofis binası inşa edildi. Kullanılan malzemelerin büyük kısmının daha sonra sirkülasyon sistemine geri gönderilebilmesi, Cradle to Cradle® ilkesinin öngördüğü gibi, daha planlama aşamasında dikkat edildi.
Binanın ön cephesini oluşturan ahşap eşkenar dörtgenler, binaya yalnızca çarpıcı bir kimlik kazandırmakla kalmıyor, aynı zamanda başka işlevleri de üstleniyor: hem taşıyıcı sütun, hem güneşten koruyucu, hem de kapalı balkon görevlerini yerine getiriyor. Kullanılan 2.150 m3 ahşap malzeme, çoğu Almanya’daki ormanlardan olmak üzere, sürdürülebilirlik prensibine uyan Avrupa ormanlarından elde edilmiştir. Malzemeler genel olarak, “tek çeşit, zehirli maddeler içermeyen ve demonte edilebilir” ön koşullarına uygun olarak seçilmiştir.
Ofis katları ve çatı, havayı temizleyici yeşil bitkilerle düzenlenmiştir. Ayrıca bina fotovoltaik modüllerle donatılarak, binanın ve ona ait Hareketlilik Merkezinin gereksinimi olan elektriği kendisinin üretmesi sağlanmıştır.
Hem doğa, hem kent iklimi hem de burada birlikte çalışan insanlar için iyi bir çözüm.
6 Melbourne
Büyük bir şehrin göbeğindeyenilikçi alan kullanımı
5 milyonluk bir şehrin ortasında tarım yapmak mı?
Melbourne’da (Avustralya) şimdiye dek otopark olarak kullanılan 2.000 metrekarelik bir çatı alanı, “Skyfarm” (Gökyüzü Çiftliği) adı verilen bir çiftliğe dönüştürüldü.
Bunun için sürdürülebilirlik alanında faaliyet gösteren birkaç şirket bir araya geldi ve Yarra nehri manzaralı, gelecek vaat eden bir semtte yemyeşil vaha yarattı.
Modüler sistemli bir çiftlik
“Çiftlik”, “FoodCubes” (Gıda Küpleri) olarak adlandırılan bir sistemden oluşuyor. Bu küpler aslında, şehir merkezlerinin kullanılmayan alanlarında besin maddeleri yetiştirmek üzere geliştirilmiş büyük boyutlardaki küplerden oluşan modüler sistemler. Bu “kentsel tarım sistemleri”, geri dönüştürülmüş ve gıda maddeleriyle temasa uygun plastikten üretilmiş olup, yılda metrekare başına 20 kilogram meyve ve sebze üretme potansiyeline sahip. Alınan hasat hayır kurumlarına bağışlanmakta ve Gökyüzü Çiftliği kafesinin mutfağında kullanılmakta.
Çatıda yer alan bu tarım alanı aynı zamanda sürdürülebilir yaşam, yenilikçi tasarım çözümleri, kentin yeşillendirmesi ve kentsel biyoçeşitlilik eğitimi konularında bir uygulama alanı olarak kullanılmaktadır. ––––
içtiği ve sohbet ettiği alanlara yaratıldı.
Bu şekilde sokaklar genişletilmiş oturma odalarına dönüştü. Barselona’da toplam 503 (!) süper blok oluşturulması planlanıyor. Böylece daha önce arabaların kullandığı sokakların yüzde 60’ı bundan böyle yerini çok daha farklı kullanımlara bırakacak. BCNecologia Barselona Sağlık Enstitüsünün kısa bir süre önce yaptığı bir araştırma, uygulamanın pozitif etkilerini ortaya koyuyor. Bu araştırma, bölge sakinlerinin ortalama yaşam süresinin yaklaşık 200 gün artacağı sonucuna ulaştı. Buna rağmen bu uygulamalara eleştiriler de getirilmekte: Birçok bölge sakini ve iş yeri sahibi, bu yeni düzenlemelerin çok hızlı ve çok radikal bir şekilde yapıldığı görüşünde. Bazı sakinlerin gözünde yollardaki işaretlemeler mahallenin kültürel mirasına uymuyor, küçük esnaf ise satışlarının düşmesinden şikayetçi. Belediyeye başka bir siyasi partinin seçilmesiyle gelen değişiklikler ve anlaşmazlıkların mahkemeye taşınması nedenleriyle, süper blokların başka mahallelere de getirilmesi şimdilik askıya alınmış bulunuyor.
Fotoğraf: © imageBROKER.com GmbH & Co. KG / Alamy Stock Foto
“Mimarlık, şehirlerimizi ve binalarımızı, yaşamak istediğimiz hayata uyarlama sanatı ve bilimidir.” Bjarke Ingels CopenHill Binasının Mimarı
Bjarke Ingels
CopenHill Binasının Mimarı
Danimarka’nın başkenti Kopenhag’ın önüne koyduğu hedef gerçekten oldukça iddialı: 2025 yılına kadar dünyanın ilk sıfır emisyonlu şehri olmak istiyor. Bu hedefe giden yolun en sansasyonel projelerinden biri, bir atık yakma tesisinin çatısında yer alan ve 2019 yılında açılan kayak ve eğlence tesisi “CopenHill”.
Atıklardan enerji üreten tesis, şehir merkezinin tam karşısındaki Amager adasında yer alıyor ve dünyanın en modern ve enerji verimliliği en yüksek tesislerinden biri. Burada her yıl 444.000 ton kentsel atık yakılarak üretilen ısı ve elektrik, Kopenhag’ın 150.000 hanesine her gün elektrik ve bölgesel ısıtma olarak gönderiliyor.
Bjarke Ingels (BIG) Mimarlık Stüdyosunun benzersiz tasarımı ile yeni bir “dağ” yaratıldı. Çelik öğeleri tesisin tamamını kaplayan dağ, şehrin yeni eğlence merkezi haline geldi. Uzunluğu 450 metre olan ve zemini sentetik malzemeyle kaplı eğimli çatıda yer alan üç farklı yamaçta, yıl boyunca karsız kayak yapmak mümkün. Coğrafi yapısı dümdüz olan Danimarka’da “tepe” kavramı bile yabancı bir kelime olduğundan, ülkenin tek iniş pisti bulunuyor. CopenHill’de aynı gerçek kayak merkezlerinde olduğu gibi bir teleski, kayak ve snowboard kiralama olanakları ve bir de kayak sonrası barı var.
Eğlence tesisinin dikey tarafına 85 metre yüksekliğinde dünyanın en yüksek tırmanma duvarı inşa edilmiş. Bundan başka bir CrossFit alanı ve yürüyüş için bir de park yapılmış. Yeşil bir vaha olarak tasarlanmış park, kuşların, böceklerin, çiçeklerin ve insanların birlikte paylaştıkları bir yaşam alanı olarak düzenlenmiş. Çatı barda oturup hem şehrin manzarasının hem de Öresund Boğazının parıltılı sularının keyfini çıkarmak mümkün.
Şehirde yaşayanlara bir davet
Gümüşi parıltılı, yeşillendirilmiş bir endüstri tesisi olan CopenHill’in görünümü ne kirli ne de tehlikeli. Aksine insanı orada olmaya ve zevk alamaya davet ediyor. Şehrin dış semtlerinde bir yerlere saklanmıyor, Kopenhag’ın kentsel simgelerinden biri olarak şehir manzarasına entegre edilmiş. Tesisin mimarı Bjarke Ingels, oluşturduğu konsepti “hedonist bir sürdürülebilirlik” olarak adlandırıyor. Ve bunu, çevreyi iyileştirici düzenlemeler yaparken aynı zamanda insanları da unutmamak, onlar için de iyileştirmeler yaratmak olarak tanımlıyor.
Binanın içinde çalışan cam asansör, geçitler, ayaklı köprüler, borular ve kazanları gözler önüne sererek endüstriyel bir tesisin karmaşık yapısını gözler önüne seriyor. Tesisi gezen öğrenci grupları, hem tesiste hem de ona ait çevre eğitim merkezinde, kentte yaşayanlar olarak kendi çıkardıkları atıkların nasıl işlendiğini öğrenebiliyor. 600 m2’lik eğitim merkezinde sürdürülebilirlik konferansları veriliyor, merkez rehberli gezilebiliyor ve atölye çalışmaları için kullanılıyor.
Kopenhag, sürdürülebilir bir kentsel gelişimi kamu sektörü eliyle tutarlı bir şekilde teşvik ediyor. Bunu yaparken odak noktasında daima, kamusal alanın tüm Kopenhaglılar için yaşanabilir ve sürdürülebilir bir davet olduğu düşüncesi bulunuyor.
“ En tehlikeli şehirden çevre dostu bir şehir olmaya giden yol.”
Kaynak: goodimpact.eu
9 Medellín
Kentsel kanyonlarda
yeşil koridorlar
Medellín, 2,6 milyon nüfusu ile Kolumbiya’nın (Güney Amerika) ikinci büyük şehri. 2012 yılında Wall Street Journal tarafından dünyanın en yenilikçi kenti seçildi. Alt yapı alanında ve eğitim politikalarında yapılan yenilikler ve alınan önlemler sayesinde, 1990’lı yıllardan beri aşırı yüksek olan suç oranı başarılı bir şekilde düşürüldü.
Şehir yönetiminin günümüzdeki hedefi, “Güney Amerika’nın en yeşil kenti” olmak. Şehrin belediyesi, 2030’a kadar karbondioksit emisyonunu %20 oranında düşürmek, toplu taşıma araçlarının tümünü elektrikli araçlara dönüştürmek ve bisiklet yollarının oranını %50 arttırmak istiyor.
2 °C derecelik bir düşüş sağlandı
Şehir yönetimi 2016 yılında şehir genelinde 16,3 milyon dolarlık “Yeşil Koridorlar” projesini başlattı ve bu kapsamda birbirine bağlı bir yeşil alan ağı oluşturdu. Projenin getirdiği olumlu etkiler artık ölçülebilir duruma geldi: Medellín’de yaz aylarının en yüksek sıcaklıklarında 2 °C ila 3 °C arasında bir düşüş gözlemlendi. Şehrin iklimi genellikle ılıman olmasına rağmen, sıcaklık yazları kısmen 38 °C’ye kadar çıkabiliyor.
Yeşillendirme projesi, 18 sokak ve 12 dere boyuna dikilen 8.300 ağaç ile 35.000’in üzerinde tropikal bitki ile hayata geçirildi. Proje kapsamında mevcut yeşil alanlar birbirine bağlandı ve yenileri oluşturuldu. Bu şekilde, gölgeli yollardan oluşan 20 kilometrelik bir koridor ve yaklaşık 100 yeni park yaratıldı. Gölgeli alanların oluşturulması, beton yüzeylerdeki zemin sıcaklığını 12 °C düşürdü.
Şehir, “Yeşil Koridorlar” konseptiyle 2013 ve 2019 yıllarında çeşitli ödüller aldı. Önümüzdeki yıllarda Medellín’in şehir merkezinde oluşan “aşırı ısı adaları etkisinin” 4 °C – 5 °C derece daha azalması bekleniyor.
Ancak yoksulluk ve şiddet hala toplumun en elzem sorunları olduğundan, bazı kesimler değişim ve dönüşümün yeterince ilerleyemediği görüşünde. “Yeşil Koridorlar” projesi uluslararası alanda yine de, şehirleşmenin yoğun olduğu bölgelerde alınabilecek sıcaklık düşürme önlemi olarak en önemli rol modellerden biri olarak kabul ediliyor.
Dortmund’un Nordstadt semti, birçok özelliğiyle bilinir. Bunlardan bir tanesi de, Federal Eğitim ve Araştırma Bakanlığının üç yıllık bir proje olarak hazırladığı “iResilience” araştırma projesinde başarıyla yer almış olmasıdır. Dortmund’un liman bölgesi için iklime dirençli bir gelecek vizyonu geliştirmek amacıyla vatandaşların katılımı da projenin en önemli önceliklerinden biri olmuştu.
Projenin başlamasından önce çok çeşitli etkinlikler yapıldı; Bunlar arasında örneğin aşırı sıcaklıklar ve kentsel yeşil konularında, sprey tebeşir aksiyonları, çevrimiçi haritalarla fikirlerin dijital olarak toplanması, semt turları, iklim haftası kapsamında belirli bir konuya ayrılmış dijital akşam toplantıları, uzmanların kendi alanlarında yaptığı sunumlar bulunuyordu.
Dijital haritalar kullanılarak, aşırı ısı adaları ve sel noktaları için en kötü durum senaryoları hesaplandı ve böylece semtin özellikle korunması gereken alanları belirlendi. Bu çalışmalardan sonra aşağıda kısa özetleri bulunan münferit önlemler başlatıldı:
Bunlar Dortmundlu bir yüksekokul öğrencisinin geliştirdiği su depoları. Bazı sosyal tesislerin dikey borularına kurulan su depolarının içinde toplanan yağmur suyu ile çevredeki yeşil alanlar sulanıyor.
İç avlular
Nordstadt’daki mülk sahipleri, iç avluların beton zeminlerini yeşillendirmek için finansman sağlıyor. Bu konudaki fikir alışverişleri, mahalle partileri ve “liman yürüyüşleri” sırasında yapılıyor.
“Nordstadt natürlich!” (Doğal Nordstadt) girişimi ile, ağaç çukuru sponsorlukları sağlandı. Dükkan sahipleri ve mülk sahipleri, binalarının hemen önündeki ağaç çukurlarının bakımını ve dikimini üstleniyorlar.